Hadis İlminin Mihenk Taşı: Ahlak

Hadis İlminin Mihenk Taşı: Ahlak

Hadis usulünün bir kritik metodolojisi olarak ortaya çıkmasını sağlayan esas unsur, risâlet sürecinden itibaren bilginin doğruluk değerini tespit etmeye duyulan ihtiyaçtır. Kur’ân-ı Kerim’de bilginin doğruluk değerini ölçmek için önerilen yöntemler, ahlakî temellere dayanır. Dolayısıyla Hz. Peygamber’den (as) gelen bilgilerin aslına en yakın şekilde aktarılması amacıyla teşekkül eden Hadis usulü aslında ahlakî prensiplerden oluşmaktadır (Çelik ss. 121-122).

Hadis ilminin teşekkül süreci, Kur’ân-ı Kerim tarihinden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Âyet-i kerimelerin peyderpey indirilişi esnasında Efendimizin (as) üzerinde hassasiyetle durduğu husus, âyetlerin yazıya geçirilmesidir. Bu dönem içerisinde Peygamber Efendimizin (as) tutumuna bakıldığında vahyin subûtiyetinin üç yolla sağlandığı görülmektedir; bunlar inen âyetlerin vahiy kâtibi kurulu tarafından yazıya geçirilmesi, sahabenin âyetleri ezberlemesi ve Hz. Peygamberin (as) eylem boyutuyla âyetleri ahlakî davranış bütünlüğüne ulaştırmasıdır. Özellikle ahlakî davranış bütünlüğüne dikkat çeken bir rivayette Efendimizin (as) ahlâkının anlatılmasını isteyen Sa’d b. Hişâm’a Hz. Âişe’nin (ra) “Sen Kur’ân okuyorsun değil mi?” diye sorduktan sonra “Hz. Peygamber’in ahlâkı Kur’ân idi.” ifadesi (Hadislerle İslam ss. 16), bize aynı zamanda sünnet-i seniyyenin Kur’ân-ı Kerim’in bir tecessümü olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu noktada Peygamber Efendimizin (as) Kur’ân-ı Kerim nâzil olmaya devam ettiği bu ilk dönemde kendi sözlerinin kaleme alınmasına izin vermediğini biliyoruz. Burada esas olan husus, Peygamberimizin (as) kavlî ve fiilî sünnetinin büsbütün kayıt dışı tutulması değil, Kur’ân âyeti ile hadis-i şerifin birbirine karışması ihtimali nedeniyle alınan bir tedbirdir (İslam Düşünce Atlası. Web. 24.12.19). Efendimizin söz ve fiillerinin önemine vurgu yapan birçok âyet-i kerime vardır. Örneğin Ahzâb sûresi 36. âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır” buyuruyor.[1] Dolayısıyla bu dönemde hadis-i şeriflerin subûtiyeti, sahabe tarafından Efendimizin (as) sözlerini ezberlemek ve hafızada tutmak için müzakere etmek gibi çeşitli yollarla sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun dışında ezberlemek maksadıyla Hz. Peygamber’den (as) izin alarak hadis-i şerifleri yazan Abdullah b. Amr b. As’ın (ra) “Ben Resûlullah’tan işittiğim her şeyi ezberlemek amacıyla yazıyordum” sözü, ilk dönemde sözlü kültürün daha merkezi olduğunu göstermektedir (Yücel, Hadis İlminin Ortaya Çıkışı Ve Birbiriyle İlişkileri 207).

Hadis rivayetinde tenkit yöntemini şekillendiren esas saik “ahlakî perspektif”tir. Aktarılan her hangi bir bilgiye yaklaşımın genel prensibini Hucûrât sûresi 6. âyeti-i kerime tetkik ve araştırma kriteri olarak haberi getiren kişinin fâsık olması halinde dikkatin daha fazla olması gerektiği şeklinde vermektedir. Sahabe döneminde “hadis rivâyetinde ihtiyatlı davranmak”, “az hadis rivâyet etmek”, “hatalı rivâyetleri düzeltmek”, “hadisleri müzâkere etmek” ve “hatırlamak amacıyla hadisleri yazmak” olmak üzere bazı kriterler şekillenmiş ve uygulanmıştır. “Hadis rivâyetinde ihtiyatlı davranma” kriterine en güzel örneklerden biri Hz. Ömer’in (ra) Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin rivayet ettiği “Sizden biriniz üç defa izin istediği halde kendisine izin verilmezse geri dönsün” hadisine[2] ikinci bir şahit istemesidir (Yücel, Hadis İlminin Ortaya Çıkışı ve Birbiriyle İlişkileri 208). İslam tarihinde sahabenin duyduğu her hadis rivayetine ihtiyatla yaklaştığını gösteren birçok örnek bulunmaktadır. Yine aynı şekilde Peygamber Efendimizin (as) “Benim tarafımdan (tebliğ edilen Kur’ân’dan) bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız. İsrailoğulları(nın ibretli kıssaları)ndan da haber verebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur. Kim bile bile bana yalan isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”(Riyâzu’s-Sâlihîn 6, ss. 165) hadis-i şerifi ise sahabeyi “az hadis rivâyet etmek” kriteri ile hareket etmeye yönlendirmiştir. Peygamber Efendimizin (as) vefatından sonra Hz. Ebû Bekir (ra) beş yüz kadar hadis-i şerifi tedvin etmiştir. Fakat titizliğinden dolayı tedvin ettiği hadisleri “Bu hadisler yanımda olduğu halde ölmek istemiyorum. Zira bunlar içinde, itimat ettiğim kişilerden duymama rağmen, aslında nakledildiği gibi olmayan hadisler bulunmasından ve bunları o şekilde rivayet etmekten korkuyorum.” diyerek yakmıştır (Gül – Kahraman ss. 140).

Hz. Peygamber’in (as) vefatından sonra ortaya çıkan bazı siyasi, sosyal ve kültürel hadiseler fikir ayrılıklarını beraberinde getirmiştir. Bu durum hadis rivayetinin tenkit sisteminde yeni kuralların eklenmesine neden olmuştur. Güvenin zayıfladığı bu dönemde uydurma faaliyetlerinin önüne geçmek adına hadis naklinde isnad uygulaması başlamıştır (Yücel, Hadis İlminin Ortaya Çıkışı ve Birbiriyle İlişkileri 209). İsnad’ın Müslümanlara has bir sistem olduğunu söyleyebiliriz (Ulu ss. 20). Müslümanların Hz. Peygamber (as) ile irtibatını sağlayan esas, hadis rivayetinin gerçekten O’na (as) isnad edip etmemesiyle yakından ilgilidir. Bu nedenle İbn Sîrîn’in “senedin dinden olduğu” tespitini bu çerçevede ele almak gerekir (İslam Düşünce Atlası. Web. 24.12.19). İsnad sisteminde hadis-i şerifi rivayet eden ravilerin adalet, zabt, ahlak, güvenirlik ve ehliyet sahibi olmaları gerekli görülmüştür. Sahih hadisin tanımı “Adâlet ve zabt sahibi ravilerin muttasıl bir senedle rivayet ettikleri şâz ve illetli olmayan hadistir” şeklinde ifade edilir. Eğer isnad incelemeleri yapılmadan hadisler rivayet edilseydi, biz bugün hangi hadisin zayıf hangisinin sahih olduğunu bilemezdik (Kaya ss. 124).

Hadis rivayetinin kesintisiz bir şekilde devam etmesinin nedeni, Müslümanların Efendimizin (as) “Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur.” (Riyâzu’s-Sâlihîn 6, ss. 165) müjdesine mazhar olma gayretinden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede sistematik hale getirilen isnad sistemindeki her bir ravinin ahlakî durumu ve ehliyeti o hadisin de aynı zamanda subûtiyetini sağlamaktadır. İmam Şafiî (204/820) bu durumu şu sözleriyle ifade eder: “Hadisin sağlam veya uydurma olduğuna, onu haber veren kimsenin sadık veya yalancı kişi olmasıyla varılır” (Kaya ss. 125).

Hadis âlimleri herhangi bir rivâyetin isnadında râvîlerden kaynaklanan yanılgı, hata ve istismarın önüne geçmek için râvî sayısını en aza indirmeye çalışmışlardır. Bunun için hadisin kimden duyulduğunu öğrendikten sonra bizzat o kişiye giderek kendisinden dinlemek üzere “rıhle” adı verilen yolculuklara çıkmışlardır. Tabiîn döneminde ortaya çıkan rıhle sayesinde meşhur birçok hadis âlimi, hadislerin Hz. Peygamber’e (as) ait olma ihtimali yüksek âlî isnad ile rivayetleri eserlerine dâhil etmişlerdir (“Rıhle”, İslam Ansiklopedisi). Bu hadis yolculuklarında âlimler, ilmî usullere dikkat ettikleri gibi aynı zamanda ahlakî ilkelere de özen göstermişlerdir. Bu bağlamda klasik kaynaklarda anlatılan bir hadise oldukça dikkate değerdir. Hadis rivayetini bilen kişiyi tarlasında atını boş bir yem torbası ile kandırdığını gören hadis âlimi, “Ben, zaruretle de olsa atını aldatandan hadîs telakki etmem” diyerek geldiği uzun yolu hadis almadan geri döner (Yılmaz ss. 152). Efendimizin (as) risaletiyle birlikte doğru ve sahih hadise ulaşma arzusu, hadis usulü ilminin ortaya çıkışını ve gelişimini sağlayan temel etken olmuştur. Bu durum haberi getiren râvînin ahlakî ve ehliyet bakımından sorgulanması şeklinde kendini göstermiştir (Çelik ss. 121-122) ve isnâd sisteminin gelişmesini sağlamıştır.

“İslam’ın geliştirdiği metodoloji (usûl) ilimleri, şüphesiz ki, onun en büyük başarılarından biridir. Aynı zamanda, bu ilimler sayesinde İslam’ın dünya dinleri arasında en “aslına uygun” yeri kazandığı kesindir. Denilebilir ki, bunca aradan sonra dünya dinlerinin kurucuları bugün geri dönselerdi, içlerinde sadece Peygamber Muhammed’in (as) tâbilerinin arasında kendisini yabancı hissetmeyecekti.” (el-Fârûkî ss. 290) İsmail Râcî – Luis Lâmia el-Fârûkî çiftinin “İslam Kültür Atlası” isimli eserlerinde aktardıkları bu tespit, İslam ilim geleneğinde geliştirilen kritik metodoloji ilimlerinin özgünlüğünü açık bir şekilde ifade eder niteliktedir. İslamî ilimler arasında özellikle Hadis ilminin ahlakî ilkelere dayanarak oluşması, Hz. Peygamber’den (as) tevarüs edilen kavlî ve fiili sünnetin aslına en yakın şekilde günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Özellikle “Siz evlerinizde okunan Allah’ın âyetleriyle hikmeti hatırlayıp üzerinde düşünün.” (Ahzâb sûresi, 34) âyetinde yer alan “hikmet” kelimesinin Efendimizin (as) sünnetine işaret etmesi, sahabe ve sonrası dönemlerde sünnet-i seniyyenin hikmetin ve bilginin kaynağı olarak görülmesini sağlamıştır. İslam’da bilginin doğruluk değeri ile sahih iman aynı zeminde görüldüğü için İslamî ilimlerin teşekkülünde “ahlak” temel bir prensip olarak merkezî yerini almıştır. Bu merkezîlik en somut bir şekilde hadis ilminde tezahür etmektedir.  

Kaynakça:

Çelik, Abdullah, “Hadis Usûlü İlminin Doğuşuna Dair Fuat Sezgin’in Görüşleri”, Fuat Sezgin ve Temel İslam Bilimleri Güncel Tartışmalar - Teorik Teklifler, 1. Baskı, Divan Kitap, İstanbul: 2019, ss. 121-141.

el-Fârûkî, İsmail Râcî – Luis Lâmia, İslam Kültür Atlası, terc. Mustafa Okan Kibaroğlu – Zerrin Kibaroğlu. İstanbul: İnkılâb Yayınları, 1997. ss. 290.

Gül, Mutlu, Kahraman, Hüseyin. “Hz. Ebû Bekr ve Umer’in Hadis Tedvinine Bakışları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (2015): ss.137-156.

Hadislerle İslâm 3: Hadislerin Hadilerle Yorumu. Ankara: Diyanet İşleri Bakanlığı Yayınları, 2019, ss. 16.

Hatiboğlu, İbrahim ,“Rihle”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 2008. https://islamansiklopedisi.org.tr/rihle--hadis Web. 21.12.2019.

İslami İlimlerin Teşekkülü. İslam Düşünce Atlası. Web. 24.12.19

İmam Nevevi, Riyâzu’s-Sâlihîn, Çev. Raşit Küçük, İsmail Lütfi Çakan, Mehmet Yaşar, İstanbul: Erkam Yayınları 2000.

Kaya, Murat, “Hadislerin Tesbitinde Sened Tenkidinin Tercihi Nedenleri”, bilimname XXXVII, Sayı: 1 (2019), ss. 121-140.

Ulu, Arif, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivâyetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 36 (2011), ss. 19 - 46.

Yılmaz, Orhan, “Necip Fazıl Kısakürek’in Hadis Kültürü Ve Kullandığı Bazı Hadisler”, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: VI, Sayı: 2 ( 2018), ss. 143-168.

Yücel, Ahmet, “Hadis İlminin Ortaya Çıkışı Ve Birbiriyle İlişkileri (Rivâyet Dönemi/İlk Üç Asır)”, Tartışmalı İlmî İhtisas Toplantılar Dizisi: V İslâmî İlimlerde Metodoloji - IV Temel İslâm İlimlerinin Ortaya Çıkışı ve Birbirleriyle İlişkileri, Ensar yayınları. İstanbul: 2014.

[1] Ayrıca bknz: Haşr sûresi, 7. âyet; Ahzâb sûresi, 21-22., 36. âyet; Nisa sûresi, 113. âyet.

[2] Rivayet hakkında ayrıntılı bilgi için: Riyazu’s Salihîn, 4. Cilt, s. 455.

Berra Kepekçi 

NUN Okulları Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni/Zümre Başkanı